komik hikaye
2 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
komik hikaye
Ruhumuzla Buluşmak
Meksika’da İnka tapınaklarına çıkmak isteyen Avrupalı bir grup arkeolog,
birkaç yerli rehberle yola koyuluyor. Dağın tepesindeki tapınaklara
giden uzun yolu, kısa bir sürede yarılıyorlar. Aynı hızla tempoyla biraz
daha yol aldıktan sonra, yerliler kendi aralarında konuşup birden yere
oturuyor ve böylece beklemeye başlıyorlar. Tabii Avrupalı arkeologlar
buna bir anlam veremiyorlar.
Saatler sonra, yerliler kendi aralarında konuşup tekrar yola koyuluyor
ve sonunda tepenin üstündeki görkemli İnka tapınaklarına geliyorlar.
Arkeologlardan biri, yaşlı rehbere soruyor; “hiç anlayamadım, niye yolun ortasına oturup saatlerce yok yere bekledik? “
Yaşlı rehberin cevabı o kadar güzel ki; “çok kısa sürede çok hızlı yol
aldık, ruhlarımız bizden çok uzakta kaldı. Oturup ruhlarımızın bize
yetismesini bekledik...”
Niye içimiz de hep bir eksiklik duygusuyla yaşadığımızı, niye mutlu
olmayı beceremediğimizi, niye kendimiz olmayı başaramadığımızı ve “niye”
ile başlayan daha bir dolu sorunun cevabını açıkça veriyor İnkalar’ın
yaşlı torunu.
Çünkü bu aptal hayat içinde o kadar hızla yol alıyoruz ki, ruhumuz çok
arkada kaldı, hatta onu nerelerde unuttuğumuzu bile hatırlayamıyoruz.
Çocuğunu kaybeden annelerin çılgınlığında bir sağa bir sola saldırıyoruz
hepimiz, ama bir farkla, biz neyi aradığımızı bile bilmiyoruz... Herkes
bir arayış içinde, ama hiç kimse ne aradığını bilmiyor. Sanıyoruz ki
cok paramız, sürekli yükselen bir kariyerimiz, bahçeli bir evimiz, spor
bir arabamız olunca biz de çok mutlu olacağız.
Hadi maddeciliği bir kenara bırakalım; niye herkes aşktan şikayetçi?
Çevremiz de kaç kişinin hayatı iyi gidiyor? Eminim parmakla
sayılacak kadar azdır. Ve eminim hic kimse yanlışın nerede olduğunu da
bulamıyordur. Ben ten uyuşması kadar ruh uyuşmasının önemine inanırım.
Hatta insanların eş ruhlarının olduğuna bile inanırım. Ama ruhları
olmayan bedenler birbirleriyle ne kadar uyuşabilir ki?
Evet, önce göz görür fakat ancak ruh sever. Ayrıca ruhumuz olmadan eş
ruhumuzu bulmak gibi bir şansımız olmadığına da eminim... İşte bu yüzden
icimiz de sürekli bir eksiklik duygusuyla yaşıyoruz hepimiz. İşte bu
yüzden sürekli duvarlara çarpıp,çarpıp kendimizi kanatıyoruz ve işte bu
yüzden mutluluğu bir türlü yakalayamıyoruz... Gerçekte hIz çağında
yaşıyoruz. Her şey o kadar hızlı geçiyor ki, ne işe , ne
arkadaşlarımıza, ne ailemize, ne çocuğumuza, ne kendimize yeterince
vaktimiz kalmıyor. Akrep ve yelkovanla yarış halindeyiz. Bu yüzden bütün
ilişkiler yarım yamalak, bütün sevgiler bölük pörçük. Sevmeye bile
vaktimiz yok bizim. Oysa teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla
yararlanıyoruz. Ne çamaşır yıkıyoruz ne de bulaşık, çayımızı kahvemizi
makineler yapıyor. İşlerimizi bir telefon, bir faksla hallediyoruz.
Uçaklar bizi iki saat içinde dünyanın bir ucuna taşıyor. Hatta artık
gitmeye bile gerek yok, internetle dünya elimizin altında. Ama yine de
vaktimiz yok işte!
Bence doğanın kara bir laneti bu. Biz ondan uzaklaştıkça, o da bizden
bütün zamanları çalıyor. Milan Kundera “yavaşlık” adlı kitabında;
”yavaşlık hep aldatır,hızlılık ise unutturur” diyor.
Telefon hızlılık mesela, konusulanları, söylenenleri unutturur.
Mektupsa yavaşlık, hep vardır ve hep hatırlatır. Ben kendi adıma her
zaman yavaşlıktan yanayım. Mesela uçaklardan hiç hoşlanmam, yeni bir
şehre, yeni bir iklime hazırlanmaya, hatta hayal kurmaya bile vakit
bırakmıyor bana ”Küt” diye başka bir hayatın içine giriveriyorum. Ve en
kötüsü de dönüşler, daha ayrılığın hüznünü bile yaşamadan İstanbul’da
olmak sahiden de cok tatsız. Tabii ki ruhumun beni terk edip oralarda
kalması da cok normal. Oysa trenler karanlık geceyi yırtan keskin
düdüğü, uykuda olanlara yolculuk düşleri gösteren kara trenler...
Dağları bölen, nehirlerle yarışan, köprülerden geçen, agaçları
selamlayan, cocuklara el sallayan, güne bakanlara göz süzen, geçmişin
hüznünü, geleceğin umudunu yaşatan, yolcularına yepyeni dostluklar
hazırlayan kara trenler var bir de.
Uçak değil, tren olmak istiyorum. Böylece ruhum benden hiç ayrılmaz.
Evet freni patlamış kamyon gibi yaşamanın hiç anlamı yok. Ayağımızı
gazdan yavaş yavaş çekelim ve biraz mola verip ruhumuzun da bize
yetişmesini bekleyelim artık. Aceleye ne gerek var?
Hayat yalnız biz izin verdiğimiz gibi geçer. İyi ya da kötü hızlı ya da yavaş...
Her şey bizim elimizde, sevgi de, da, basarı da. Ama ancak kendi ruhumuzla buluştuğumuzda...
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz